13 Temmuz 2009 Pazartesi

NEREDE KALMIŞTIK?


3-4 haftalık kısa çim kort sezonunu geride bıraktık. En sevilen zeminlerden biri çim kort ancak bakımından ötürü bir aydan öteye gidemiyor oynanma süresi. Wimbledon'da da bu sene gördüğüm kadar yıpranma görmemiştim zeminde. Roddick servis öncesi top sektiremedi birkaç kez. Şimdi Kuzey Amerika US Open Masters Series öncesi toprak kortun tadını biraz daha alacağız. Bu hafta 2 toprak turnuvası var. Birisi geçen hafta WTA'e ev sahipliği yapan Bastad, diğeri ise Stuttgart'ta MercedesCup (resimlerden bilin bakalım hangisi Bastad. Denize bakmak yasak).
Bastad'da oynanacak Catella Swedish Open Stuttgart'a oranla daha az yıldız barındırıyor ama kimin umrunda? Ev sahibi ülke sonuna kadar Söderling'i destekleyecek ve bana da o alacak gibi geliyor. Verdasco vücut geliştirmeye fazla takıldı tenisi unuttu. Robredo ise yine dengesiz. RG'ta çeyrek finali nasıl yaptı anlamadım. Kalanlardan bu üçünü zorlayacak birisi yok. Söderling RG'taki toprak performansıyla set kaybetmeden şampiyon olur. Plase Nando.
Mercedes Cup ise Mercedes şehrindeki Almanları üzermiş gibi geliyor. Zira çok iddialı bir Alman görünmüyor. 8 seribaşı arasından tek Alman Kohli. O da çeyrekte Berdych'e yem olabilir. Turnuvada mutlak favori Kolya Davydenko. İyi bir toprakçı ve iyi bir bahisçidir Kolya. Turnuvadan atlar Mercedes'e döner eğer bağışlamazsa sağa sola. Simon öyle bir kuyuya düştü ki kuyunun dibi gözükmüyor, kıçının kılları ağarmış Santoro ise Davydenko için iyi bir final antremanı olur. Farewell turu nasılsa kendisinin. Eşleşmeler için:
Swedish Open: http://www.atpworldtour.com/posting/2009/316/mds.pdf
Mercedes Cup: http://www.atpworldtour.com/posting/2009/321/mds.pdf

GASTAD (SWEDISH OPEN)


Bu turnuvanın kraliçesi Caroline Wozniacki doğumgününde yenildi Martinez Sanchez'e. 7-5 ve 6-4'lük setlerle. Esasında süpriz sayılabilir ama maçta durmadan herşeyden şikayet eden Martinez Sanchez kupayı (ya da solda gördüğünüz pembe tüpü - artık ne işe yararsa) kazandı. Wozni ise aynı tüpün ayaklarını aldı. Turnuva çok eğlenceli değildi çünkü bir GS sonrası ve düşük klasmanlı oyuncular boy gösterdi. Zaten Sanchez'de turnuvayı kazanarak 42. sıraya yükseldi. Turnuva NTV Spor'da yayınlandı ve hayallerimiz geçrek oldu. NTV Spor umarım tenis yayınlarına devam eder. Osman Sakallıoğlu'nun sesi çok yakışıyor tenise. Bakalım yakında Ercan Taner'de el atar mı? Federer, müthiş bir forehand. Müthiş. Harika bir top spin. Arthur Ashe iniyor! Uff heyecanlandım.

DAVIS KUPASINDA ÇEYREK FİNALLER


Severim şu Davis Cup maçlarını. Elbette izlemek için internetten livestream çözmekten başka yolumuz yok. Ama maçlar genelde yüksek çözünürlük yayınlanıyor. Kota sıkıntısı olmayanlara müjde kısaca. Teniste bireyselliğin önüne geçilen tek platform. Milli formalarla çıkılır sahaya, tribünler inler, her sayı sonrası çıldırılır, maçı olmayan takım arkadaşları her sayıda zıplar vesaire. Bir nevi tenis ziyafetidir sonuçta. Setler Grand Slam gibi 3 setten oynanır yani comeback daha olasıdır. Hele seri bir de 2-2 ise son maçın heyecanına yürek dayanmaz. Geçen sene İspanya'nın Arjantin'de kazandığı muhteşem final aslında bu seneki ratingleri de olumlu etkiledi. Bu haftasonu oynanan maçlarda sonuçlar şöyle:
Çek Cumhuriyeti: 3 - 2 : Arjantin
Hırvatistan: 3 - 2 : ABD
İsrail: 4 - 1 : Rusya
İspanya: 3 - 2: Almanya
Maçları tektek analiz edecek ne sabrım ne enerjim ne de bilgim var. Ancak İsrail'in şok edici skoru çok etkileyici. Dudi Sela, İsrail'in gelişini Wimbledon'da belli etmişti. Rusya'da Safin çiftlerde mücadele etti ve kaybetti. İspanya'da ise Nadal'ın yerine kadroya çağırılan kurt Ferrero üzerine düşeni şıkça yaptı, Almanya'nın tabutuna son çiviyi çaktı. Verdasco hala düşüşte, Almanya'nın tenisteki yükselişi ise Davis Cup'ta ayyuka çıktı. Becker, Schüttler, Haas gibi isimler yoktu ama yine iyi mücadele ettiler. Ivo yine bombaladı, Marin Cilic ise uzun süre ilk 20'de kalacağının sinyallerini iyice kuvvetlendirmeye başladı. Bu seride Bob Bryan'ı teklerde izlemek ilginçti. Sonuçta Hırvatlar 32 kez şampiyon olmuş Amerikanları eleyerek büyük bir başarı elde ettiler. Son olarak Stepanek ve Berdych'li Çeklerin Arjantini geçmesi beni çok şaşırttı. Nalbandian'ı özlemeye başladı Arjantin. Sonuç olarak yarıfinale kalabilen 4 takım Hırvatistan, İsrail, İspanya ve Çek Cumhuriyeti. Favorim Nadal'ın da iyileşeceği düşünüldüğünde (ki geçen seneki finalde Nadal oynayamamıştı) İspanya. Sporu sallıyor İspanyollar. Futbol, basketbol, şimdi de tenis ve belki de Contador ile Tour de France.

10 Temmuz 2009 Cuma

TÜRKİYE'DE WIMBLEDON İZLEMEK İSTEYEN BİR GENCİN DRAMI


Acılarla süren bir Wimbledon daha geride kaldı. Tamam, Türkiye'de Grand Slam'lerin (GS) zaten tamamını izlemek gibi çağ ötesi bir arzumuz zaten yoktu da izlediklerimizde de biraz kalite aramak hakkımız. Sezonda 4 GS yayınlanır. Şükürler olsun bunların üçünü Eurosport yayınlıyor. Eurosport bu anlamda kıyas kabul edilmeyecek kadar iyi. Digiturk'ü olup da eskiden dil seçeneğinden yabancı spikeri seçip artık bu alışkanlıklarını değiştirenler oldukça fazla. Roland Garros'ta Barbaros Çıdal en zayıf halkaydı ancak o bile Safina'nın küfürlerini üzülerek çeviremeyeceğini söylerken izleyenleri gülümsetebiliyordu. Adını sürekli unuttuğum ve yarıfinal maçlarında kafasında kocaman şapka, suratının yarısını kapatan güneş gözlükleri ve geri kalan yarısını kapatan eline rağmen Charlotte Gainsbourg'u tanıyıp da bir de babası Serge, anası Jane ve son filmi Antichrist hakkında spontane bilgiler verebilen spikerin önünde saygıyla eğilmek istiyorum. Söz Eurosport'tan açılmışken şu an devam eden Tour de France'ı da açın izleyin. Bisiklet sporunu sevmeyebilirsiniz ama doyumsuz bir anlatım var.
D Smart bu sene de Wimbledon'ın yayın hakları elinde olduğu için yayıncı kuruluştu. Platformun spor kanalı D Spor ise 2 hafta boyunca her gün 3 maçı vermesinin yanında günlük özetler ve yorumlarla kanalı 2 haftalığına bir tenis kanalına çevirdi. Yazın futbol turnuvasından yoksun olan bu tek sayılı bir yılda rekor arefesindeki bir efsaneye ve en prestijli tenis turnuvasına 2 hafta adamak bir dahilik olarak yorumlanmamalı ama elbette tenis sevenler için bir lütuf. Ancak, kaç evde D Smart var, kaç evde D Spor izlenebiliyor ve kaç kişi Wimbledon için 600 küsür lira verir? Dev kanallar hala tek haneli IQ'luların hazırladığı ve izlediği ev kadını programlarına kitlenmiş durumda. Günde 1 maç belki bu bütün gün yağda kızarmış hamur yiyen ev kadınlarının "çıkıp da az yürüyüş yapak" diye düşünmelerine ön ayak olabilirdi. Elbette bu imkansız. Rating için cinayet işleriz yeri geldiğinde. Gitsek acaba bir kafede ikna edebilir miyiz 3 UEFA kupası maçı için D Smart almış bir işletmeciyi. Ondan kolay ne var 2-3 çay içicen en az. Öğle vakti iyi bi gelir. Bu sefer de kafedeki diğer müşteriler cozlar "Açsana PowerTürk'ü Serdar Ortaç çıkacak" diye. E o zaman internetten livestream çözelim evimizde paşa paşa. Offf çok zekiyim tüm maçları izliycem. O da ne? Türk Telekom tüm bu sayfaları engellemiş. Kadına çarşaf giyerek kadını sansürleyen bir ülkede spor izlemek isteyen kişilere sansür uygulamak en tuhaf şey değil elbette. Biz de çakma DNS girer izleriz. Ha bu sefer de yayın kalitesi düşüyor değil mi. Zaten 17" monitörden Wimby keyfi çıkar mı? Tek yol D Smart gibi. En azından yarı finale kadar.
Çay hazır, yanına az biraz yaz meyveleri, klimalı salonumda çim kortta tenise doyacağım. Ama ilk maçı sunan "espritüel" delikanlı herhalde kendisini kimse izlemiyor sandığından laubaliliğin dibinde. Federer'e tenis öğretiyor, isimleri yanlış telafuz ediyor, skoru yanlış söylüyor, kendiliğinden terimler uyduruyor ve BBC'ye yorum yapan John McEnroe'ya "İngiliz yorumcumuz da bize katıldı" gibi şirinlik muskalığı yapıyor. Hayatımda basit hata olmasından bu kadar korktuğum hiçbir turnuva daha olmadı çünkü eleman zıplayıp "işte provoke edilmemiş hata" diye yapıştırıveriyor lafı. Dil seçeneği de yok elbette. Mute yapsam bu sefer hakemleri duyamam. Katlandık zevzeğe. Akşam maçları neyse ki Barış Kuyumcu'daydı ama orda da bu kez Cahit Yavuz faktörü iş başındaydı. Çok saygı duyarım Cahit Yavuz'a bir şeyler yapmaya çalışıyor tenis adına. Yazıyor, çiziyor hem de önemli gazetelerde. Sesini duyuruyor kısaca. Ama sesini yorumcu olarak duyurmasa çok daha iyi eder. Maça göre oyuncu değerlendirmeyi anlarım, Hadi sete göre de tamam, oyuna göre oyuncu değerlendirilmez, Cahit Yavuz puana göre değerlendiriyor. Bir miss hit'te siliyor, bir forehand winner'da "işte geri döndü" diyor. 2. setin ortası, psikolojiye bağlıyor ve oyuncunun işi zor diyor, maç 5 sete gidiyor. Beklenti söylemek elbet yorumculuğun iş tanımında. Ama her puandan sonra maç ya da oyuncu değerlendirilmez, puan değerlendirilir. Cahit Yavuz gibi tenis bilen birinden beklemediğim kadar kötü yorumculuk gördüm malesef. Ama hiçbiri final maçı sonrası giren simultane tercüman kadar kötü değildi. Tercümandan tek anladığımız maçın çılgın geçtiği o kadar.
Şu sıralar NTV Spor işe el attı Gastad turnuvasını veriyor. TRT'yi de katarsak 4 kanalımız var tenis veren. Malesef en kötüsüne maruz kaldık Wimbledon'da. Yine de gidişat iyi. İstanbul Cup CNN Turk ve D Spor ortak yayınında. Onu giderek izleme şansımız var. Geriye US Open kalıyor. O da yine Eurosport. Kısacası kurtardık bu sezonu da.

7 Temmuz 2009 Salı

KRALLARIN OYUNUNUN EN KRALI


Tam 100'den fazla rekor. Sadece 6 yıl içinde. Duracağa da benzemiyor. Bu yüzlerce rekordan benim için en büyük önem taşıyanlar ise şunlar:
  • En çok Grand Slam kazanan: 15
  • Çim ve sert kortta arka arkaya ne çok maç kazanan: 65 ve 57 (ikisini de bozan Rafa).
  • En çok Grand Slam finali oynayan: 20 (kaybettiklerinin hepsi Rafa'ya)
  • Arka arkaya en çok Grand Slam yarı finali oynayan: 21 (en yakını 10)
  • Arka arkaya en uzun süre sıralamada 1. kalan: 237 hafta (en yakını 160)
  • Open Era'da Kariyer Grand Slam'i yapan 2. oyuncu olma, ki Roland Garros, Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası hikayesine dönmeye başlamıştı. (diğeri Agassi)
  • Open Era'da en çok mini takvim Grand Slam'i: 3 (eğer US Open gelirse 4)
Tüm bunların yanında çerezleri var belirttiğim gibi. Yüze yakın rekoru burada sayamayacağım ama beni en çok etkileyenler bunlar oldu. Açık dönemdeki rekorların çok büyük bir yüzdesini Rafa-Roger paylaşıyor. Birinin sahip olmadığına diğeri sahip. Son günlerin en popüler tartışması "Gerçekten en büyük O mu". Evet en büyük o. Neden en büyük o? Bence bunun 2 sebebi var. Bitmeyen devamlılığına geçen sene eklediği tek eksiği. KAYBETMEK. Kaybetmek de vardı oyunda Roger bilmese de. Federer geçen sene "Kaybetmeyi" de öğrendi. 1. sırayı, kalesi Wimbledon'ı, Roland Garros'ta tabiri yerindeyse namusunu (6-1, 6-3, 6-0), Avusturalya Açık 2009'da sinirlerini. Karizması çizildi tüm zamanların en şahane sporcusunun. Bu sene hasat yılı olur diyorlardı, Madrid'e kadar kupasız geldi. Madrid'de finalde Rafa'yı Rafa'da yenince olan oldu dere tersine akmaya başladı yeniden. Sonrasını biliyorsunuz. O günden beri de harcıyor karşısına çıkanı. 2 set, 3 set, 5 set. 39 oyun verse de yeniyor, gerekirse 50 ace atıyor, gerekirse 2-0 geriden geliyor.
Peki yeni bir en iyi çıkabilir mi şu anki teniste? Nadal'ın 6'sı onun da büyük bir tenisçi olduğunu gösterir. Ama en iyi değil. Olabilir mi, zaman gösterecek. Nitekim ATP'nin Superman'e bulabildiği tek kriptonit o. O da Federer'e karşı 4 sene dayanabildi, karşılığında dizlerini verdi. Federer bu süreçte aynı dizleri aldığı 15 Grand Slam'de kendini yere atarken yumuşatıcı olarak kullandı. Sporda en büyük başarı devamlılık. Devamlılığı sağlayan en büyük özellik ise istek, arzu, motivasyon, ne derseniz işte. O içten gelen patlayıcı güç. Federer'de bu var mı? Kazandığı her Grand Slam'in ardından gözyaşları içinde kendini yere bırakışına bakın. Cevap orda saklı.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

OLAYIN GÖSTERİŞ OOOOĞLUM!!!


Sadece turnuvanın son gününde üzerinde gördüğümüz tişörtte "there is no finish line" yazıyor. Nike'ın sloganlarından. Söz konusu Roger olunca biraz korkutucu. Kral burda halkı selamlıyor.

Bu da maçı kazandığında üzerine giydiği sweatshirt. Kıçının az üstünde 15 yazıyor. Kaybetseydi o sweatshirtü ne yapardı düşünmek bile istemiyorum.

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Michael Ballack

Boris Becker

David Coulthard

Alex Ferguson

Henry Kissinger

Pete Sampras

Soon-Yi, Woody Allen, Russell Crowe

REKORLARIN MAÇI


4 saat 17 dakika süren bir maç. En uzun maç değil. Onu geçen sene Federer, şu aralar dizlerini nereye koyduğunu arayan Nadal'a kaybetti. Ama en uzunlardan biri. Neler oldu bu maçta?
5. set 95 dakika sürdü. Ben Federer'in 95 dakikada kısa sürede bitirdiği Grand Slam maçlarını ya da 1 saat sürmeyen tur maçlarını izledim. Bu 5. set anlamında bir rekor Wimbledon'da. 30 oyun süren son set yine en çok oyun olan set alanında da rekor kırdı. Önceki rekor 1927'deki 11-9'luk Fransız Açık finaliydi. Maç toplam 77 oyun sürdü. Bu da bir rekor. 71 oyun süren 1927 Avusturalya Açık finali de tarihe gömüldü. Roddick finallere "en çok oyun alan oyuncu" olarak geçti. 39 oyun alan Roddick için iyi bir teselli ödülüdür. Normal şartlar altında 18 oyunun maç kazandırdığını hatırlatalım. 18 oyun demişken, 5. set neredeyse 2 Grand Slam maçına ve yine neredeyse 3 ATP tur maçına denk geliyor. Federer'in 107 winnerı (benim tabirimle golü) var. Pekçok maçta 107 puan olmaz Cahit Yavuz'un da dediği gibi. Bu kategoride Roddick'in 74 golü boşa gitti. Federer hayatımda kendisinden (ve dürüst olmak gerekirse başkasından da) izlemediğim bir servis performansı gösterdi. 50 ace. Roddick'e karşı. 50 ACE. Bu 27 ace yapan Roddick'in neredeyse 2 katı. yanlış anlaşılmasın 4 ace yapan Roddick'in 2 katı değil 27 ace yapan Roddick'in 2 katı. 217 km/s ile servisi var Roger'ın. Turnuvada toplam 27 ace'i vardı o maça kadar Roger'ın. Andy ise 27 ace ile Karlovic'in 160'ını yakaladı. Bunları bırak bunlar rekor mu diyenlere, sahadaki gelecek ay baba olacak İsviçreli resmi olarak tenisin de babası oldu. Henüz 27 yaşında 15. Slam'ini kazandı ve tekrar 1 numaraya yükseldi. Kıramadığı birkaç küçük rekoru da önümüzdeki haftalarda halleder.

ONU YENMEK İÇİN 39 OYUN ALMAK YETMEZ

Beklenen sonuç oldu. Ama beklendiği kadar kolay olmadı. Ama en sevdiği kort olan Merkez Kort'tai, en büyük idollerinin önünde aldı ya 15. kupasını. En önemlisi de buydu zaten. Gerisi sadece seyir zevki verdi. Bu yazıda sadece maça değineceğim. Ardından Federer.
Herşeyden önce çok güzel bir maçtı. Roddick elinden geleni yaptı. Wimbledon arka arkaya 3. senesinde de 5. seti gördü. Kendisinden beklenmeyecek kadar iyi oynadı Amerikalı. Sinirlerine çok hakimdi maç boyunca. Barış ve Cahit Yavuz'un da maçta defalarca değindiği gibi Stefansky ile muazzam bir işbirliğinde Roddick. Zaten bunun sinyallerini de Avusturalya Açık'ta göstermişti Federer'e elenene kadar Melbourne'de. Turda da gayet iyi yerlere geldiği turnuvalar yaşadı bu sezon. Böyle giderse US Open sonrası hakettiği yer olan ilk 5'e girecek.
Maçın ilk süprizi Roddick'in ilk setin 11. oyununda kırdığı servis sonucu ilk seti almasıyla geldi. O ana dek iki tenisçi de gayet iyi bir servis performansı göstermişti. Maçın ikinci ve en büyük sürpizi ise 2. setin tie-break'inde yaşandı. 6-2 önde olan Roddick kendisi servis kullanırken tam 4 set puanını kullanamadı. Federer için ise sadece biri yeterliydi. 3. sete gelindiğinde skoru 1-1'e taşımıştı İsviçreli. 3. sette de benzer bir senaryo vardı. Servisini kırdırmayan Andy yine bir tie-break sonucu hüsran yaşadı. 4. sette ise Federer'i 5. oyunda bir kez daha kırdı ve servisine bir kez daha tutunarak skoru 2-2'ye getirdi. Bundan sonrası için ise bırakın ayrı bir yazıyı, ayrı bir dergi çıkar.
5. set şahaneydi. Beklentiler için üzgünüm ama 5. seti başka bir yazıda yazacağım. Sizce de haketmiyor mu? Neyse önemli olan benim ne düşündüğüm. Burda yazıları ben yazarım. 16-14'lük tarihi bir final seti sonrasında Roger Federer ilk kez Roddick'in servisini kırarak ceylan gibi sekti Merkez Kort'un çimlerinde. Maç öyle bir hale gelmişti ki, sevmediğim bir tabirle, kaybedebe yazık olacaktı. Roddick'e de çok yazık oldu elbet. Maç sonrası hayal kırıklığı o kadar aşikardı ki konuşamadı bile. "Ben kaybettim, o kazandı; tebrikler" diyebildi. Maçı fazlasıyla hakettiğinden emindi Roddick. Üstün istatistikleri azımsanmayacak kadar falzaydı maçta. Denecek de bir şey yoktu. Zaten Federer için söylenmesi gerekenleri Royal Box'ta oturan efsaneler, Sampras, Manolo, Laver, Nastase ve çoğu defalarca söylemişti önceden. atptennis.com'da da yazan gibi. Congratulations Roger.

5 Temmuz 2009 Pazar

TİŞÖRTÜNÜ ÇOK SEVDİM ÇIKAR ONU BEBEĞİM


Raket Wilson, saat Rolex, tişört Nike. Klas adamdır Roger. Ama üzerindeki tişört; Nike amblemi olmayan 2. Nike ürünü bildiğim kadarıyla, ki ilki Air Jordan serisi idi. Bir nevi Ford Mustang mantığı. Neyse ben o tişörtten istiyorum nasıl edicez o işi moruk?

52. EYALET WIMBLEDON


Hanımefendiler Tekler finalinde Venus ve Serena karşı karşıya. Serena 2 sette alıyor. Hanımefendiler çiftler finali, Venus ve Serena bu sefer beraberler ve "bu gece burası bizim ulan" dercesine formda Stosur & Stubbs ikilisini 2 sette geçiyorlar sanki bugün bir buçuk saatlik final oynamamışlar gibi. 2 maçın arasında bir diğer Amerikan kardeşler Bob ve Mike Bryan ikilisi seribaşı olmalarına rağmen geçen senenin şampiyonlar Zimonjic & Nestor ikilisine boyun eğiyolar. Yine de dünya da en iyiler. Yarın ise Merkez Kort'ta tek beyefendilerde bir başka Amerikan boy gösterecek. 2004 ve 2005'te yapamadığını yapmaya çalışacak. Kısaca bu sene SW19'da ABD bayrağı dalgalanıyor. Son yıllarda teniste ve pekçok sporda düşüş yaşayan ABD için Wimbledon ferah bir esinti gibi geldi. Severler zaten Merkez Kort'u. 52. eyalet mi? Neden olmasın? Nasıl olsa Britanyalılar burası için yeterince uğraşmıyorlar.

SERENA EV ARIYOR

Sağda gördüğünüz kadının elindeki tabaktan evinde 2 tane daha var. Grand Slam'lerde toplamdaki 11. zaferini bugün kazandı. 2002'de takvim Grand Slam'ini kaçırdı Melbourne'de. Elbet sadece bu değil. Çiftlerde de Grand Slam tattı Serena ablası ile beraber. Bu kadar da değil. Karışık çiftlerde de 2 kupası var 98 yılında. 2000 ve 2008'de de Olimpiyat altın madalyası. Daha sunacağı var Serena'nın. Henüz 27 yaşında. Kupaları koyacağı yeni bir eve ihtiyacı varmış

HEGAMONYA




Gönül isterdi ki bu harika mücadeleyle ilgili coşkulu bir yazı yazayım. Neden mi yazmayacağım? Tek ve geçerli bir sebebim var. İçimden gelmiyor. Ama öncelikle bugüne ve maça dair ufak birkaç söyleyeceğim var. Gerçekten güzel bir maç oldu. Ralliler Bayanlar tekler mücadelelerinde görmediğimiz türdendi turnuva boyunca. Mücadele en üst düzeydi ilk sette. 2. set Venus motivasyon kaybı yaşadı ama bana kalırsa bacağı da biraz zorladı kendisini. Kötü gözüküyordu. Sadece birkaç saat sonra korta tekrar çıktı kardeşler. Bu sefer "düşman kardeşler"i oynamıyorlardı, beraberlerdi. Zaten de hiçbir zaman düşman olmadılar, hep destekleyici açıklamlarda bulundular birbirlerine. Spor, bu 2 kardeş gibisini görmedi, belki de görmeyecek. Peki görsün mü? Yani Williams'lar gerçekten de bu kadar harika mı (evet bu kadar harikalar) yoksa asla gerçek anlamda rakipleri olamadı mı (evet olamadı)?
İçimden gelmemesinin sebebi tam da bu. Serena esip gürledi bugün Safina'ya. Sorulan sorulara "(Dinara) 1. olmak için elinden geleni yaptı. Roma ve Madrid'i aldı" dedi son 10 ayı 3 Grand Slam'le kapatan küçük Williams. "Bir Grand Slam daha kazanmayı 1 numara olmaya tercih ederim" diye ekledi. İğnelemelerinde haksız mı? Haklı. Safina GS'lerde finali görse de kupa onun değil ama Williams'lardan farkı Masters'lara sıradan turnuvalar olarak değil önemli challange'lar olarak yaklaşması. Aslında eleştirilmesi gereken konu çok daha geniş. WTA'in Graf, Hingis, Henin sonraki durumu. Pekçok yetenekli raket var Williams'ları tahtlarından edecek ama hiçbiri istikrarlı değil. Devir Safina'nın o da yakında silinir. Tıpkı Maria, Ana ve Jelena gibi. Sabaha kadar bahane sayarız, sakatlıklar, formsuzluklar, yaşları vs. Ama esas konu şu ki forehand'i ne kadar çabuk çektiğin kadar mental gücün de önemli bu asil sporda. Kısacası teniste söz gümüşse sükut altın. Aynısını erkeklerde gördük defalarca. Marat nerede, Hewitt nerede, Djokovic nerede? Peki bu iki kardeşin bu kadar başarılı olmasında beni rahatsız eden ne? Cevap çok basit. Onları kimse rahatsız etmiyor. Henin dönemini hatırlayın, Williams'lar Venus'ün çim performansı dışında neredeydi? Rekabet tat getirir, kalite getirir. WTA bu konuda yerlerde. Williams'lar da saltanatını sonuna kadar yaşıyor. Helal olsun ikinize de bize bu güzel anıları yaşattığınız için Venus ve Serena. Bu spor sizi her zaman yürekli ve başarılı savaşçılar olarak hatırlayacak. Sizi diğerlerinden ayıran da bu. İyi ki geldiniz de bize izleyecek birşeyler sundunuz. Teşekkürler.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

FİNALLER ÖNCESİ


Prestij damladı heryerimizden 2 hafta boyunca. Sonuna geldik turnuvanın. Eski anıları hatırlatacak pek çok şey var bu senenin finallerinde. Neler mi? Merkez Kort'un ünlüleri, aşınmış çim, ve elbette rakipler. Önce kardeşlerden başayalım. Venus ve Serena 21. kez karşılaşacaklar profestyonel kariyerlerinde. Bunların 11'i Grand Slam, 8'i Grand Slam finali ve 4'ü Wimbledon finali. Varın siz düşünün bu rekabetin boyutlarını. Spor tarihinin tartışmasız en başarılı kardeşleri bugün Merkez Kort'u birkez daha aile ziyareti dolayısıyla kapatacaklar. Bence favori Venus. Turnuvanın başında da öyleydi zaten de bunu yarıfinaller biraz daha ayyuka çıkardı. Serena 4 numaralı seribaşına karşı tarihin en uzun süren bayanlar yarıfinalini oynadıktan sonra korta çıkan Venus, dünya 1 numarası Dinara'ya sadece 1 oyun verdi. Bugün daha az kilolu olan ablanın kaldırmasını bekliyorum kupayı.
Erkeklerde de yine dramatik sayılabilecek bir final var. 2004'te bu turnuvada finalde karşılaşan ve bu karşılaşmadan 6 ay önce Avusturalya'daki 2. Grand Slam'iyle Andy'yi yerinden eden Roger mutlak favori. Bir ilginç tesadüf de Bu turnuvayı Federer'in kazanması halinde yeniden ATP sıralamasında (çünkü kalplerde hep 1 numaraydı) zirveye çıkacak olması. Roger finale güle oynaya geldi. Kaybettiği tek set Kohlschreiber'a idi o da zaten kuzey komşusu diye haybeden verdi. Çok rahat ekselansları kortta adeta moonwalk yapıyor. Roddick için ise mutluyum. Hiçbir zaman sevmedim ama her zaman takdir ettim. Asla bir Safin, Hewitt ya da Ferrero olmadı. Hep Top 10 hatta hatta Top 5 olarak sürdürdü kariyerini ve uzun solukta bu gerçekten kolay değil. Yine de Roger'ın 3 sette alacağından şüphem yok. Kral abuk subuk istatistiklerini inanılmaza taşıdı zaten, heralde şimdiki hedefi imkansıza taşımak. Arka arkaya 6. GS finalinde izleyeceğiz yarın.

2 Temmuz 2009 Perşembe

KENDİNE GEL ANDY

Biri burda ne olduğunu bana anlatabilir mi lütfen?

ÇEYREK FİNALLERİN ARDINDAN


Beni tanıyan bilir, sporda yaşlıları severim. Genç yetenek diye en olmadık tiplerin peşinden koşuşturanları da çok anlamam. Heralde keşfetme sevdası. Ben, keşfedilmişlerimle mutluyum. Her sporda böyle. Bu yüzden bu seneki Wimbledon çeyrek finali çok eğlenceliydi benim için. Elbette erkeklerden bahsediyorum. 8 oyuncunun tam 4'ü eski 1 numaraydı (Roddick, Hewitt, Ferrero, Federer). Yorumlar aşağıda:
Beyefendiler:
Vincent'in yazısında değindiği gibi, ekselansları servisçi terbiye etti. Herkesi paramparça eden Dr. Ivo'yu 3 sette geçti, tenisin servis olmadığını gösterdi. 23 ace'e izin verdi ki Ivo'nun ortalamasından çok daha az. Andy Murray geçen günkü 5-setlik thriller'dan korkmuş olacak Ferrero'ya işi kısa kesti. JCF Wimbledon misyonunu bi çeyrek finalle kapattı. Wild Card'la gelen eski 1 numara eğer bu sene sonunda bırakırsa SW19'a güzel anılarla veda etmiş oldu. Bir diğer maç 2 amcanındı. Roddick-Hewitt maçı izleyenelere innaılmaz keyif sundu. Tenisi bilen 2 adamın maçında Roddick 5 sette geçti en genç 1 numarayı. Bir nevi ace mücadelesiydi aslında. Avusturalyalının 21 ace'ine Amerikan 43 ace ile yanıt verdi. Sonuçta 2 çim kort testisinin çarpışmasında biri kırılmış oldu. Diğer bir çim kort üstadı Haas ise Novak'ı 4 sette geçti. Alman muazzam bir yükselişte. Özlemiştik kendisini. Hoşgeldin Haas. Bakalım RG'de 4 sette yenildiği Federer'e karşı bu sefer ne kadar direnecek?
Hanımefendiler:
0 süpriz, yarı finalde ilk 4 seribaşı var geçen senenin aksine. Dinara tam bir RG performansı sergiliyor. Yani finale doğru düşüşte. Williams'lar parçalamaya devam ediyor ama Serena muhtemelen Elena'ya karşı çok zorlanacak. Herkesin beklediği all-american finali all-russian finaline dönüşebilir haberiniz olsun. Son olarak Sabine Lisicki'ye kucak dolusu alkış ve zeka gönderiyorum.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

DAHA İYİ OLABİLME İHTİMALİ


Bu maç için gereksiz endişeli bir hava yaratılmıştı,Karlovic'in roketlerinden ötürü tabikide.Baba da bunun farkındaydı maçın en başından beri.Çok zorlamadı kendini,sadece kendi servislerine tutunarak idare etti durumu.Ne zamanki setin en kritik anı geldi;önce return'ünü yapıp oyuna girdi,sonra sapık vuruşlarından demetler sundu.İkinci sette de değişen bir şey yoktu.Çok fazla arka çizgi rally'sinin beklenmediği bir maçtı,ki öyle oldu.Baba yine idare etti durumu kırılma anına kadar,sonra yine sapıklığı tuttu ve saçmaladı.Normal şartlarda inanması zor olan ama defalarca yapa yapa artık meşrulaştırdığı vuruşlarıyla iki seti cebe koydu.Bu saatten sonra zaten Ivo'nun her zaman yaptığını yapıp seti tie-break'e götürmesi bile başarılı olacak bir duruma gelmişti.Ivo'nun ace'leri ve Federer'in idare edişleriyle bizi alıştırdıkları maç temposunda geçen maç 6-6'ya geldi.Baba,ard arda yirmibirinci GrandSlam yarı finalini oynaması için gereken vuruşları ve puanları şip-şak bitirip maçı aldı,Ivo da maç sonrası en azından bir seti tie-break'e götürdüğü için John McEnroe'den övgüyü.Babanın kariyer tie-break istatistiği de zaten sadece tie-break oynamanın bile başarılı sayılabilmesinin sağlamasını yapıyor ( 81-24 ).Maç sonundaki röportajda;''Kendini şu anda olduğundan daha kendine güvenen bir halde hissedebilir misin?''; Roger :''Sanırım hayır,Madrid'de Rafa'yı yendim,Paris'i aldım ve yirmibirinci kez üstüste en üst sevyede yarı finaldeyim.Ha daha iyisi olamaz mı ?? Mesela geçen sene burada kazansaydım,daha iyi olurdu !! ''

30 Haziran 2009 Salı

BİRAZ MANİDAR OLMUYOR MU?

Medya işi biraz abartıyor.

HEPSİ SENİN Mİ?

Ben böyle baksam hapse atarlar.

MERKEZ KORT'TA YENGELER

Mirka Vavrinec, Mrs. Federer


Kim Sears, Mrs. Murray


Brooklyn Decker, Mrs. Roddick


Becky Cartwright, Mrs. Hewitt


Sarah Foster, Mrs Haas




GECE & GÜNDÜZ


Wimbledon'da aydınlanma çağı

C'MON ANDY!!!!!!

Wimbledon son yıllarda gördüğü en büyük desteklerden birine şahit oluyor. Rusedski ve Henman'dan sonra ilk defa gerçekten bir şampiyon çıkarabileceklerine inanıyorlar. Belki de onlara inandıklarından daha fazla. Haksız da değiller. Murray gerçekten çok gelişti geçen seneden bu yana. Uzun rallilerde çok dirençli, servisi çok karakterli ve ayakları çok hızlı. Şapkadan vazgeçince daha da izlenilebilir oldu. Bugünkü maç M. Jackson deyimiyle tam anlamda "Thriller"dı. İlk sette servisi paramparça oldu Andy'nin. Wawrinka zaten boş adam değil eski ilk 10 oyuncusu, olimpiyat altın madalyası var çiftlerde. 2. sette toparlandı ve arka arkaya 2 set aldı. Sonrasında işler yine değişti. Uzatmayacağım ama 5. set olağanüstü bir oyuna ve bir desteğe sahne oldu. Wawrinka belki Murray'i yenebilirdi ama Merkez Kort'ta değil. 4 saate yakın mücadele Murray'in paralel forehand'i ile bitti. Bu destek elbette artarak sürecek. İskoç'u finalde görmek istiyor Britanyalılar. Bu arada olası Federer - Murray finalini kazandığı takdirde Murray, Nadal'ı geçerek 2. sıraya oturacak. 1. sıra elbet sahibinin. Görünen o ki sadece annesi, sevgilisi Kim Sears, eski tenisçi Henman değil, Anglikan kilisesi de arkasında.


WIMBLEDON'DA 2. HAFTA

Esas haftaya geldik. Tablo şekillendi. Çürükler elendi bundan sonrakiler esas oğlanlar. Yani artık maçları daha ayrıntılı değelendirebileceğim. Elbette izlediğim kadarıyla.
Beyefendiler: Federer denklemi basit. US Open 2007 finali tarifesi uyguladı Söderling'e. 1 break = 3-0'lık galibiyet. Ekselansları düşük devirde oynadı ama harika sayıları da vardı. Gerçekten tek el backhand çapraz passing shot'ını görmek dünyadaki sayılı zevklerden. Robin yapabileceğinin en iyisini yaptı denebilir. Career Match-up oldu 12-0: Bırakın 12-0'ı sadece tek set alabildi Robin. Karlovic can sıkmaya başladı. Şu anda dünyanın en iyi servisçisi, Verdasco'yu da tenis oynamadan devirip dünyanın en iyi returncüsü Federer ile eşleşti çeyrek finalde. Bakalım sonucu ne olacak. Novak ve Tommy'ye denecek birşey yok zaten rakiplerinin buraya gelmeleri bile başarı. Eşleşmenin diğer yanında Murray'i kaşarlar bekliyor. Hewitt, kurtçuk Stepanek'i 2-0 geriden gelip 5 oyun vererek 3-2 yendi. Roddick'e servisi yardım etti 3-0. Ancak en büyük alkışı 2. baharındaki Ferrero haketti. Genç rakibi Simon'a set vermedi. Şimdi Murray ile karşılaşacak. Yani kalan 4'ün 3'ü eski dünya 1 numarası. Murray maçına ayrı bi makalede değineceğim.
Hanımefendiler: Ana elendi benim bahis yattı. Feda olsun ona. 2. sette 1-0 öndeyken sakatlandı sol baldırından ve maçı bırakmak zorunda kaldı. Kortu terkederken biraz fazla zırladı ama bu onun bu turnuvayı ne kadar çok istediğini gösteriyor. Sonuçta seribaşı katıldığı US Open 08'den çok erken elenmişti ama gözyaşı falan yoktu. Keza Oz Open 09. Ben sana inanmaya devam edeceğim Ana. Safina, Mauresmo'yu geriden gelerek yendi, çok da zorlandı. RG senaryosuna benzemeye başladı durumu. Lisicki süpriz yaptı, Wozniacki'yi eledi. Çeyrekteki rakibi Dinara. Favorilerimden Radwanzka ise süpriz Amerikan 17'lik Oudin'i yenerek Venus'e rakip oldu. Serena, Daniela'yı rezil etti, Azarenka ile eşleşti. Azarenka yükselmeye devam ediyor. Son olarak Dementieva yine çeyrek finalde. Rakibi ise süpriz İtalyan Schiavone. Tek el backhand'i tokat gibidir uyarıyım. Ama Safin'den bile daha öfkelidir, tersi çok terstir.

THE ROOF IS ON FIRE!!


VE SONUNDA ÇATI KAPANDI! İlk hafta sonunda yapmur bile çiselemeyince "Acaba fuzuli harcama mıydı?" diye düşünenler bugün cevaplarını aldılar. Pazartesine taşınan finaller, 5 gün süren maçlar dönemi artık (kısmen) bitti diyebiliriz. Peki nasıldı çatı?
Safina - Mauresmo erkekler maçında yağan yağmur sonrasında maça 20 dakikadan fazla ara verildi, kortun üstü brandayla kaplandı, çatı yavaşça hareket etti ve tarihi anı yaşadı Merkez Kort'taki izleyiciler. Arkasından da mükemmel bir 5-setlik geldi. Murray yere kapanıp tribünlerin sesini dinlerken İngiltere'de bile hava kararmış, Türkiye'de ise saatler 00:30'u gösteriyordu. Yani artık maçın başladığı gün değildi.
Aslında biraz eski kafalı sayılırım, gelenekleri severim. Ya da yaşlı sporcular gençleri yendiğinde hoşuma gider. Ama hızını almış bir maçın yağmur yüzünden günler sonrasına ertelenmesi konusu beni de hep rahatsız etmişti. Çünkü öncelikle bir tenis seyircisiyim. Ayrıca da Wimbledon'ı hala temsil eden pekçok gelenek korunmakta.
Sonuç olarak çatıyı sevdim. Aydınlatma da muazzamdı. Maç da bir o kadar keyifli olunca inanın bitmesini istemedim 6 oyunda son setin. Öyle bi dönemdeyiz ki Formula'da Singapur yarışı, Türkiye'de Gazi Koşusu da ilk kez gece koşuldular. Oz Open'ın zaten böyle bir derdi yoktu hiç. Kadınlar finalini de aldılar geceye. Yani tenis değişiyor. Bakarsınız ileride ilk gee finalini de izleriz Merkez Kort'ta. Geçen seneyi saymıyorum o alacakaranlıktı. Her anlamda =)

29 Haziran 2009 Pazartesi

Haas, Llodra ve Wimbledon Personeli

Haas ve Llodra maçında yaşanan ilginç olayı duymuşsunuzdur. "Nerden duyacaz" diyorsanız kısa bir özet, Llodra kendini "sağa sola" fazla atınca oram ağrıyo, buram ağrıyo tribine girip kenarda sağlık molasıyla zaman geçirirken Tommy ise sıcaklığını kaybetmemek için top toplayıcı çocuklarla beraber biraz "top yapmıştı". İngiliz medyası elbette bunu haber yaptı ancak Wimbledon çalışanları olayı biraz daha iler götürerek bu anı çerçeveletmeyi daha uygun görmüş. Bulabildiğim kareler bunlar.