10 Temmuz 2009 Cuma

TÜRKİYE'DE WIMBLEDON İZLEMEK İSTEYEN BİR GENCİN DRAMI


Acılarla süren bir Wimbledon daha geride kaldı. Tamam, Türkiye'de Grand Slam'lerin (GS) zaten tamamını izlemek gibi çağ ötesi bir arzumuz zaten yoktu da izlediklerimizde de biraz kalite aramak hakkımız. Sezonda 4 GS yayınlanır. Şükürler olsun bunların üçünü Eurosport yayınlıyor. Eurosport bu anlamda kıyas kabul edilmeyecek kadar iyi. Digiturk'ü olup da eskiden dil seçeneğinden yabancı spikeri seçip artık bu alışkanlıklarını değiştirenler oldukça fazla. Roland Garros'ta Barbaros Çıdal en zayıf halkaydı ancak o bile Safina'nın küfürlerini üzülerek çeviremeyeceğini söylerken izleyenleri gülümsetebiliyordu. Adını sürekli unuttuğum ve yarıfinal maçlarında kafasında kocaman şapka, suratının yarısını kapatan güneş gözlükleri ve geri kalan yarısını kapatan eline rağmen Charlotte Gainsbourg'u tanıyıp da bir de babası Serge, anası Jane ve son filmi Antichrist hakkında spontane bilgiler verebilen spikerin önünde saygıyla eğilmek istiyorum. Söz Eurosport'tan açılmışken şu an devam eden Tour de France'ı da açın izleyin. Bisiklet sporunu sevmeyebilirsiniz ama doyumsuz bir anlatım var.
D Smart bu sene de Wimbledon'ın yayın hakları elinde olduğu için yayıncı kuruluştu. Platformun spor kanalı D Spor ise 2 hafta boyunca her gün 3 maçı vermesinin yanında günlük özetler ve yorumlarla kanalı 2 haftalığına bir tenis kanalına çevirdi. Yazın futbol turnuvasından yoksun olan bu tek sayılı bir yılda rekor arefesindeki bir efsaneye ve en prestijli tenis turnuvasına 2 hafta adamak bir dahilik olarak yorumlanmamalı ama elbette tenis sevenler için bir lütuf. Ancak, kaç evde D Smart var, kaç evde D Spor izlenebiliyor ve kaç kişi Wimbledon için 600 küsür lira verir? Dev kanallar hala tek haneli IQ'luların hazırladığı ve izlediği ev kadını programlarına kitlenmiş durumda. Günde 1 maç belki bu bütün gün yağda kızarmış hamur yiyen ev kadınlarının "çıkıp da az yürüyüş yapak" diye düşünmelerine ön ayak olabilirdi. Elbette bu imkansız. Rating için cinayet işleriz yeri geldiğinde. Gitsek acaba bir kafede ikna edebilir miyiz 3 UEFA kupası maçı için D Smart almış bir işletmeciyi. Ondan kolay ne var 2-3 çay içicen en az. Öğle vakti iyi bi gelir. Bu sefer de kafedeki diğer müşteriler cozlar "Açsana PowerTürk'ü Serdar Ortaç çıkacak" diye. E o zaman internetten livestream çözelim evimizde paşa paşa. Offf çok zekiyim tüm maçları izliycem. O da ne? Türk Telekom tüm bu sayfaları engellemiş. Kadına çarşaf giyerek kadını sansürleyen bir ülkede spor izlemek isteyen kişilere sansür uygulamak en tuhaf şey değil elbette. Biz de çakma DNS girer izleriz. Ha bu sefer de yayın kalitesi düşüyor değil mi. Zaten 17" monitörden Wimby keyfi çıkar mı? Tek yol D Smart gibi. En azından yarı finale kadar.
Çay hazır, yanına az biraz yaz meyveleri, klimalı salonumda çim kortta tenise doyacağım. Ama ilk maçı sunan "espritüel" delikanlı herhalde kendisini kimse izlemiyor sandığından laubaliliğin dibinde. Federer'e tenis öğretiyor, isimleri yanlış telafuz ediyor, skoru yanlış söylüyor, kendiliğinden terimler uyduruyor ve BBC'ye yorum yapan John McEnroe'ya "İngiliz yorumcumuz da bize katıldı" gibi şirinlik muskalığı yapıyor. Hayatımda basit hata olmasından bu kadar korktuğum hiçbir turnuva daha olmadı çünkü eleman zıplayıp "işte provoke edilmemiş hata" diye yapıştırıveriyor lafı. Dil seçeneği de yok elbette. Mute yapsam bu sefer hakemleri duyamam. Katlandık zevzeğe. Akşam maçları neyse ki Barış Kuyumcu'daydı ama orda da bu kez Cahit Yavuz faktörü iş başındaydı. Çok saygı duyarım Cahit Yavuz'a bir şeyler yapmaya çalışıyor tenis adına. Yazıyor, çiziyor hem de önemli gazetelerde. Sesini duyuruyor kısaca. Ama sesini yorumcu olarak duyurmasa çok daha iyi eder. Maça göre oyuncu değerlendirmeyi anlarım, Hadi sete göre de tamam, oyuna göre oyuncu değerlendirilmez, Cahit Yavuz puana göre değerlendiriyor. Bir miss hit'te siliyor, bir forehand winner'da "işte geri döndü" diyor. 2. setin ortası, psikolojiye bağlıyor ve oyuncunun işi zor diyor, maç 5 sete gidiyor. Beklenti söylemek elbet yorumculuğun iş tanımında. Ama her puandan sonra maç ya da oyuncu değerlendirilmez, puan değerlendirilir. Cahit Yavuz gibi tenis bilen birinden beklemediğim kadar kötü yorumculuk gördüm malesef. Ama hiçbiri final maçı sonrası giren simultane tercüman kadar kötü değildi. Tercümandan tek anladığımız maçın çılgın geçtiği o kadar.
Şu sıralar NTV Spor işe el attı Gastad turnuvasını veriyor. TRT'yi de katarsak 4 kanalımız var tenis veren. Malesef en kötüsüne maruz kaldık Wimbledon'da. Yine de gidişat iyi. İstanbul Cup CNN Turk ve D Spor ortak yayınında. Onu giderek izleme şansımız var. Geriye US Open kalıyor. O da yine Eurosport. Kısacası kurtardık bu sezonu da.

1 yorum:

  1. İşte o genç benim. TV olduğu için gitmeye razı olduğum dedemlerde izleyemedim finali. Çünkü uydu var onlarda ve uydu da şifreye girdiğim için maç sırasında CNN Türk, maçı izleyemedim. Ama çok ayıp, bak bu hafta da gittik, bu sefer de F1 yarışını kaçırdım. Haksızlık ama bu işe bi çözüm bulsunlar, uydumuz varsa neden izleyemiyoruz.

    Tabi mesele bu değil aslında, D Smart'ın bunu şifreli yayınlaması. Yakında korkarım tüm kanallar 24 saat şifreli olacak böyle giderse. Herkes nasılsa artık TV bağımlısı. Merak etmesinler, cebinde üç kuruş parası olmayan, sadece son model cep telefonu ve TV'si olan vatandaşımız her ne decoder gerekiyosa onu da alır, aylık ücretini de öder.

    YanıtlaSil